Osman Malazgirt Anısına BAGEP Ödülü
Sayın babamız Osman Malazgirt’in adına ve anısına Bilim Akademisi’ne sunulan bağışın arka planı, gerekçesi ve temennisi
Dr. Alparslan Malazgirt
Çok yükseklerden, diyelim bir gökdelenin tepesinden aşağıdaki caddelere, sokaklara bakıp da ortalıklarda dolaşan insanları karıncalara benzetiriz ya… Bu çok küçük, yüzlerini tahayyül bile edemediğimiz ama çalışkan olduklarını bildiğimiz hayvancıkları gördüğümüzde de bir an duraksar, düşünürüz, “Vay be, neler de taşıyorlar!” deriz. Babamız Osman Malazgirt meslek yaşamının özellikle ikinci yarısında bu devamlı bir koşuşturma içerisinde olan canlıların bilimsel olarak Türkiye’nin ormanlarına zarar veren böceklere karşı bir biyolojik savaşın askerleri olarak nasıl kullanılabileceğiyle sorusuyla uğraştı. Formika rufa denilen, kırmızı karınca veya orman karıncası olarak da adlandırılan bu türün Türkiye’de özellikle çam kese böceği haşeresiyle yapılan mücadelede kullanılmasında öncülük etti.
Dünyamızı en az 15.000 benzersiz karınca türüyle paylaşıyoruz, bu bilinen tür sayısı. Bir de daha henüz keşfedilmemiş, bilinmeyen türleri bilimsel olarak saymamızın olasılığı yok. Fakat bu canlıların sayısı o denli ki çok ki, örneğin Brezilya ormanlarında yasayan tüm canlıların dörtte bir ağırlığını karıncaların teşkil ettiği söyleniyor. Onlar her yerde. Bu gerçekten yola çıkarak güzel ülkemizin ormanlarına musallat olan haşerelere karşı ilaçla değil de biyolojik olarak savaşmak fikri şimdi o denli orijinal bir fikir olarak gelmeyebilir belki, ama Osman Malazgirt’in, 1960 ve 1970’lerde Orman Bakanlığında Mücadele Şube Müdürü iken bakanlığı bu konuda ikna etmek için çok çaba harcadığını bizzat ben biliyorum.
Formika rufa denilen bu karınca müthiş bir iştaha sahip ve ormanda özellikle yaprak bitininsalgıladığı balın peşinde yuvalarından 100 metre kadar uzağa gidiyorlar. Diyetlerinde fazla bir ayırım yapmadan haşerenin en bol olduğu yerlerinden başlayarak orman tabanında, av bittikten sonra da ağaç tepelerinde avlanmak bu tür karıncaların özellikleri arasında. Nemli iklimleri seven yüksek ve sarp yerlerde yetişen sedir ormanlarında biyolojik mücadele yöntemlerinin kullanılması sayesinde bu dünya harikası anıt ağaçlarımız bu günlere kadar gelmişler ve büyüleyici görünüşlerini korumaktalar. Sevgili babamız Osman Malazgirt özellikle Antalya Elmalı bölgesindeki sedir ormanlarında ilk uygulamalarını yapmış, karınca yuvalarının bazılarını İtalya’dan getirtmiş, bu yuvaların doğaya transplantasyonunu gerçekleştirmiştir. Formika rufa yuvalarının bölünmesi ve yuvaların ve kolonilerin sürdürülebilirliğinin bilimsel olarak saptanması, karınca kraliçelerinin hak ettikleri gibi özenle nakledilmeleri işlerinin hepsi 1970’lerde Osman Malazgirt’in bilimsel ve sistematik bir yöntemle, dar ve kısıtlı koşullara rağmen gerçekleştirdiği, ülkemize katmış olduğu engin değerlerdir. Eğer bugün Türkiye üniversitelerindeki entomologlar bile “Formika rufa ormanlarımızın bekçileridir.” diyorsa, bunda şüphesiz orman yüksek mühendisi entomolog Osman Malazgirt’in öncülüğü rol oynamıştır.
Bir Bulgar göçmeni olan Osman Malazgirt 1919 Niğbolu doğumlu. Tuna’nın güney yakasında olan bir balıkçı kasabasından. Çok çocuklu bir aileden gelen Osman Malazgirt 1936’da Edirne’ye, kendi deyimiyle kaçıyor ve yorgancılıkla geçimini zar zor sağlayan teyzesinin yanına geliyor. Günlük rızkını kazanmak için bahçelerde çalışıyor. “Sol elimi de sağ elim kadar işlek kullandığım için sağlı sollu çapalar, daha fazla yevmiye kazanırdım.” derdi.
Ortaokulu Edirne’de bitirdikten sonra, Türkiye’nin seçkin liselerinden Kabataş’ta parasız yatılı, leyli meccani okuyor. 1939’da soyadı kanunu çıkınca tarihe ilgisi ve Türk olmanın verdiği hazla Malazgirt soyadını seçiyor. “Tarih hocamız vardı” derdi babamız, ”Yav Osman, senin soyadına bayılıyorum” dermiş.
Bu fakir Bulgar göçmeni, Kabataş’tan sonra Orman Fakültesine giriyor. 1945’te çok da büyük başarılıyla bitiriyor fakülteyi. Çok çalışkan, konuya hâkim bir öğrenci olarak biliniyor. Hatta üniversitede kalıp asistan, profesör olması söz konusuyken cesaret edemiyor bilimsel bir yönde ilerlemeye. İş yaşamına atılıyor, çünkü çocukluktan gelen bir özelliği vardı, bazı harflerin, özellikle de s ile başlayan kelimelerin ağzından çıkması zor olurdu, hafiften kekemeliği vardı. Bölge şefliği, işletme müdürlüğü vs. gibi sahada görevlerde bulundu. Sonradan Antalya Orman Başmüdürlüğünde çalışırken Ormanlardaki Haşerelerle Mücadele Şubesinde kendisini gösteriyor ve Ankara’ya tayini çıkıyor, Ankara genel merkezde şube müdürlüğüne atanıyor. Osman Malazgirt’in ormanların haşerelerden korunmasıyla ilgili biyolojik savaş fikri, bu konuda yayınladığı makalelerle ve birkaç kez yurtdışına gitmesiyle pekişiyor. Fransa’da altı ay kalıyor. İtalya’ya birçok kez gidiyor. O günün kısıtlı koşullarıyla bile ülke dışında eğitim ve seminerlere katılması şimdiki gözle gerçekten bir mucize.
Babamızın bilimsel çabaları sonraları daha da iddialı bir işin üstesinden gelmesine de neden oldu. İspanya hükûmetinin açmış olduğu bir bursu 40 yaşlarındayken, genç adayları bile geçerek kazanmasına o zamanlar bizler de şaşırmıştık. İspanya’da uzun bir süre akademik çalışmalar yaptı. Dönüşünde Türkiye ormanlarında haşerelere karşı biyolojik mücadelenin tabii bir uzantısı olarak böcekçil kuşların ormanlarımızda yaygınlaştırılması konusunda ciddi girişimlerde bulundu. İspanya dönüşünde Ankara’da genel müdürlükten yönettiği çalışmaların sonucunda 35,000 hektar üzerindeki orman alanında biyolojik mücadele sonucunda ya hastalıklar yavaşlatılmış, ya da bu hastalıkların kökü kurutulmuştur. Akdeniz bölgesindeki kızıl çam ormanlarındaki çam kese böceğiyle, güzelim sedir ormanlarındaki sedir yaprak kelebeğiyle ilgili biyolojik mücadelede hem formika rufa karıncaları hem de böcekçil kuşlar kullanılmış, doğaya saygılı olunmuş ve bugüne kadar bir milyona yakın yapay yuva sandığı ağaçlara asılmıştır. 50 yıl sonrasında ve bu süreç boyunca bu güzelim ormanlarda dolanıp, bol oksijeni ciğerlerimize çekiyorsak, sevgili babamız Osman Malazgirt’in bu güzel bilimsel çabalarının sayesindedir.
Bu yüzden Bilim Akademisi’nde Osman Malazgirt’in adına ve anısına böyle bir bursun ve ödülün oluşmasına destek olmak istedim. Şüphesizdir ki Osman Malazgirt’in ülkemizde gerçekleştirmiş olduğu bu inisiyatiflerde yurt dışındaki bilgi merkezlerine, enstitülere gitmesinin büyük katkısı olmuştur. Orada görmüş olduğu yöntemler, oradaki yabancı uzmanlarla, bilim adamlarıyla geliştirmiş olduğu ilişkiler ve fikir teatileri, Türkiye’de o güne kadar yapılmamış çalışmaları, o zamanki bürokratik dolambaç ve kısıtlı koşullar içerisinde hayata geçirmiş olmasında büyük rol oynamıştır. Bu nedenle Osman Malazgirt’in anısına yapılan bu bağışları babamızın bilimsel değerlerini benliğinde özümleyen, sürdürülebilir bir ekosistem içerisinde yeni inisiyatifleri geliştirmek için özenli, hevesli ve metodik çalışmayı seven genç bilim insanlarının kullanmasını uygun gördük.