Prof. Dr. Hüsnü Ata Erbay – Araştırma Alanı

Hüsnü Ata Erbay’ın araştırmaları genel olarak Uygulamalı Matematik alanında olup,  üç ana gruba ayrılabilir. Bunlardan birincisi, fizik ve mühendislikte ortaya çıkan çeşitli olayların diferansiyel denklemlerle ifade edilebilen matematiksel modellerinin inşa edilmesidir. İkincisi ise, bu modellerin matematiksel analizinin gerçekleştirilmesi, yani bu modeller yardımıyla tanımlanan matematiksel problemlerin çözümlerinin varlığı, tekliği, kararlılığı, asimptotik davranışı ve zaman içerisinde tekilliklere dönüşmesi gibi niteliksel özelliklerinin araştırılmasıdır. Üçüncü grup; tanımlanmış matematiksel problemlerin kesin veya yaklaşık çözümlerinin elde edilebilmesi için gerçekleştirilen bilimsel çalışmalardır. Her üç grupta halen yürütülen araştırmaların en önemli ortak özelliği doğrusal olmama (nonlineerlik) olarak ifade edilebilir. Bu bağlamda; doğrusal yaklaşımlarla ifade edilemeyen olayların doğrusal olmayan matematiksel modellerinin inşa edilmesi, bu modellerin matematiksel analizi ve çözümlerinin incelenmesi halen yürütülmekte olan araştırmaların temel çerçevesi olarak belirtilebilir. Hüsnü Ata Erbay’ın çalışma arkadaşları ile birlikte son zamanlarda yürüttüğü araştırmalarda; elastik malzemeden oluşan sürekli ortamlar için literatürde önerilmiş yerel olmayan elastisite  ve peridinamik elastisite kuramları çerçevesindeki doğrusal olmayan  matematiksel modeller önemli bir yer tutmaktadır. Doğrusal olmama özelliğine ek olarak, sözkonusu modellerin farklı fiziksel etkileri karakterize eden farklı ölçekleri de birarada içermesi bu çok ölçekli matematiksel modelleri hem modelleme hem de matematiksel analiz açısından oldukça karmaşık bir hale getirmektedir. Bu karmaşıklık; ele alınan matematiksel problemlerin çözümlerinin varlığı, tekliği, kararlılığı, asimptotik davranışı, zaman içerisinde tekilliklere dönüşmesi, gezen dalga çözümleri ve onların yörüngesel kararlılığı gibi  en temel soruları cevaplayabilmek için yeni matematiksel teknikler geliştirmeyi gerektirir. Doğrusal olmayan matematiksel modellerle ifade edilen problemlere, genellikle, sadece çok özel durumlarda kesin çözümler bulunabilmektedir. Bu durumda, modelle ilgili çeşitli sorulara en azından kısmi/yaklaşık cevaplar verilebilmesini sağlamak için, çok sayıda matematikçi sayısal teknikler geliştirerek  yaklaşık çözümler elde etmeye çalışmaktadır. Bu yaklaşımların, özellikle, yalnız dalgaların (solitary waves) doğrusal olmayan yayılımını karakterize eden doğrusal olmayan diferansiyel denklemlere genişletilmesi Hüsnü Ata Erbay ve çalışma arkadaşlarının son ...

Prof. Dr. Kemal S.Türker – Araştırma Alanı

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Nörofizyoloji Laboratuarı Sürmekte olan projelerin yapılış nedenleri: Nöromusküler literatüründeki boşluklar: Sinir kas sisteminin nasıl çalıştığının anlaşılması için yapılan deneylerin insan üzerinde yapılması kolay olmaması nedeniyle bu konudaki hemen tüm veriler deney hayvanlarından gelmektedir. Ancak, bu deneyler sırasında hayvanlar anestezili ya da deserebre olduklarından oluşturulan sinir – kas haritasının fonksiyonel olması şüphelidir. Ayrıca, genel anestezi ya da deserebrasyon işlemlerinin sinir hücrelerinin birbirleri ile yaptıkları sinapslardaki potansiyelleri önemli ölçüde etkilediği bilindiğinden, deney hayvanlarından elde edilen bu bilgilerin güvenilir olarak alınıp aynen insanda kullanılması olanaksızdır. Bu yüzden de insanda bu işlevlerin nasıl yapıldıkları, merkezi sinir sistemine kasın hareketi hakkında geri bildirim yaparken hangi reseptörlerin daha önemli rol oynadıkları, reseptörlerden kaynaklanan sinyallerin hangi yolaklardan geçip merkezi sinir sistemine geldiği, hangi yollardan tekrar kaslara gittiği, bu geri bildirim sisteminin hangi koşullarda işlevlerinin modülasyona uğradıkları bilinmemektedir. Bu bilinmeyenlerden dolayı insanda sinir – kas sisteminin fonksiyonları tam anlaşılamamakta ve bu sistemin fonksiyon bozukluklarının tanı ve sağıltımı güvenilir bir şekilde yapılamamaktadır. Sunulan bu projenin amacı, bu, hakkında çok az şey bildiğimiz ve bildiklerimizin de yanlış olma olasılığının yüksek olduğu merkezi sinir sisteminin fonksiyonel nöromusküler ağ yapısını ortaya çıkartmaktır. Şu anda sürmekte olan projeler: Çiǧnemenin refleks makenizmasını bulmak; Ağrı reseptörlerinin kaslara nasıl bağlandıklarını tesbit etmek; Tendon organların kaslarla yaptığı sinaptik bağlantıyı ortaya çıkarmak; Uzama refleksinin sinaptik bağlantısını ortaya çıkartmak; Transkraniyel manyetik uyarılar (TMS) sonucu oluştuğu ileri sürülen silent periodu frekans analizi ile incelemek; Yürüme sırasında kas iğciği kaynaklı reseptörlerin uğradıkları modülasyonları incelemek. Deneysel tasarım ve Yöntemler: Yukarıda belirtilen projelerde yetişkin gönüllüler kullanılacak ve onların reseptörleri mekanik veya elektrik olarak, ya da motor korteksleri TMS ile manyetik olarak uyarılacaktır. Bu uyarılara karşı iskelet kaslarında oluşan yanıtlar ise yüzeyel ve kas içi EMG elektrotları ile ölçülerek devredeki sinir liflerinin özellikleri, sinaps sayısı ...

Prof. Dr. M. Hamit Fişek – Araştırma Alanları

Benim çalışma alanım genel olarak sosyoloji temelli sosyal psikoloji’nin “grup süreçleri” veya “grup dinamiği” olarak bilinen dalı. Son on yılda bu dalda iki problem üzerinde çalıştım. Çalışmalarımın yöntemi formel yapılı teoriler geliştirmek, bu teorilerden matematiksel modeller türetmek, ve bu modelleri deneysel olarak değerlendirmek. Bu metodoloji çok yaygın olarak kullanılmadığı için göreli olarak az gelişmiştir ve bu şekilde çalışanlar içerik üzerinde olduğu kadar, bazen daha fazla, metod üzerinde çalışmak zorunda kalır. Son on yıl içerisinde benim de epey vaktimi model deneme yöntemleri geliştirmek aldı. Bu çalışmalarımdan bir örnek aşağıdaki referanslardan sonuncusu. İçerik çalışmalarımda üzerine eğildiğim iki problemden ilki İngilizce “status cue” adı verilen, yerleşik Türkçe bir karşılığı olmayan, bizim şimdilik kaydıyla “statü işareti” diyebileceğimiz özelliklerin insanlar arası etkileşimde ne tür işlevleri olduğu. Yaygın olarak insanların, birbirlerini algılamakta toplumsal değer taşıyan, cinsiyet, ırk, yaş, eğitim gibi “önemli” statü özellikleriyle algıladıkları, bibirleri için bu özelliklerine dayanarak beklentiler geliştirdikleri ve bu beklentilere göre davrandıkları. Ancak özellikle toplumsal değer taşımayan, kişinin aksanı, bakış şekli konuşma hızı, gibi önemsiz özelliklerin de devreye girebilmesi söz konusu. Bu etkileri nasıl anlayabiliriz, nasıl modelleyebiliriz? Konu bu, ve aşağıdaki referanslardan ilk ikisi bu konuda. Bariz olmasına rağmen bir noktanın altını çizmem gerekir: “çalışmalarım” diye konuşuyorum, bu sadece lafı uzatmamak için -- gerçekte bütün çalışmalarım takım çalışmasıdır, hiç biri salt kişisel ürün değildir. İkinci problem “dağıtımsal adalet” – özellikle iş ortamlarında çalışan kişiler , çalışmaları karşılığında aldıkları ücretleri özellikle diğer çalışanlarla karşılaştırdıklarında hakça olduğunu mu düşünürler, yoksa haksızlığa uğradıklarını mı? Ne kadar haklı veya haksız? Bu yargılar nasıl oluşuyor? Referanslardan 3-5 sıralı makaleler bu çalışmalardan örnekler. Fişek, M. H., J. Berger and R. Z. Norman. 2005. "Status Cues and the Formation of Expectations" Social Science Research 34(1):80-102. Berger, J., M. H. Fişek. 2006. “Diffuse Status Characteristics ...

Prof. Dr. Özgür E. Müstecaplıoğlu – Araştırma Alanı

Ö.E. Müstecaplıoğluʼnun kuantum optik ve atomik fizik ile yoğun madde fiziğinin kesiştiği alanlarda çalışmalar yapmaktadır. Bu konular aşağıda bir dökümü verilen doğrudan ilgili Nobel ödüllerinden de görülebileceği gibi fiziğin yakın tarihi boyunca öncelikli araştırma konuları arasındadırlar. 2009 Nobel ödülü optik haberleşme için fiberlerde ışık iletimi, 2005 Nobel ödülü optic eşevreliliğin kuantum kuramı ile lazer tabanlı hassas spektroskopi ve frekans fırçası tekniği, 2003 Nobel ödülü süperiletkenler ve süperakışkanlar, 2001 Nobel ödülü atomic Bose-Einstein yoğuşması, 1997 Nobel ödülü atom sogutma ve lazer ile tuzaklama, 1996 Nobel ödülü süperakışkanlar, 1989 Nobel ödülü iyon tuzaklama ve atom saatleri, 1981 Nobel ödülü lazer spektroskopi, 1973 Nobel ödülü Josephson etkisi, 1964 Nobel ödülü kuantum elektronik, lazer-mazer presipleri, 1962 Nobel ödülü sıvı helyum, 1955 Nobel ödülü Lamb etkisi ve hidrojen spektrumu, 1954 Nobel ödülü kuantum dalga fonksiyonunun istatiksel yorumu, 1945 Nobel ödülü Pauli belirsizlik ilkesi, 1944 Nobel ödülü Rabi problemi, 1933 Nobel ödülü atomik kuram, 1932 Nobel ödülü kuantum mekanik, 1929 Nobel ödülü madde dalgaları, 1922 Nobel ödülü atomik radyasyon, 1921 Nobel ödülü fotoelektrik etki, 1913 Nobel ödülü sıvı Helyum, 1907 Nobel ödülü hassas optic spektroskopi, 1902 Nobel ödülü manyetizm ve radyasyon ilintisi konularında verilmiştir. Bu liste araştırma alanlarında geçmişten günümüze doğru kuantum optik ve atomik Bose-Einstein yoğuşması konularına süregelen bir yakınsamayı da ortaya koymaktadır. Hassas ölçüm metotları eskiden beri arzu edilen ve bilimin tum alanlarına etki edebilecek bir hedeftir. Fotonun ortaya konuşu, kuntum mekanigin doğuşu ve ışığın kuantum kuramının oluşumu ile optikte elde edilen gelişim atomların tuzaklanması ve soğutulması ile ustun kontrollu atom-radyasyon etkileşimine olanak sağlamıştır. Pauli belirsizliğini ışığın kuantum istatiksel olarak kendine has özellikler taşıyan bazı kuantum durumları ile alt etmek mumkun olmuştur. Daha cok sayıda atomu tuzaklayıp lazer ile soğutarak elde edilen Bose-Einstein yoğuşması madde dalgalarının da kütleli ancak ...

Prof. Dr. Ayhan Ulubelen – Araştırma Alanı

İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü’nden 1951 den Kimya Y. Mühendisi olarak mezun oldu. İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi’nde 1956 yılında Analitik Kimya alanında Prof. Dr. Rasim Tulusun danışmanlığında tamamladı. Fulbright bursu alarak 1960-62 yılları arasında Amerika’da Minesota Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi’nde Prof. Dr. Gisvold’un laboratuarında iki yıl kalarak doktora sonrası çalışmaları yaptı. 1962 de İ. Ü. Eczacılık Fakültesine döndü. 1963 Yılında Arizona Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi’nden bir NIH projesinde çalışmak üzere Prof. Dr. R. Cole’den davet alarak tekrar Amerika’ya gitti ve 1967 yılına kadar NIH’in “Plant Screening Programme for Cancer Research” programı çerçevesinde Arizona yerli halkının kansere karşı kullandığı bitkilerin kimyasal ve biyolojik etkilerini araştırarak laboratuar başkanı olarak çalıştı ve kansere aktif glikoproteinleri tesbit edip yapısal çalışmalar yaptı, bitkilerden elde ettiği bazı glikoproteinler klinik incelemelere alındı. Türkiye’ye döndükten sonra 100 kadar bitki ekstresinin antikanser etkili bileşenlerini inceledi ve en aktif olarak Colchicum ve Merendera türlerini, özellikle de Merendera caucasica türünü buldu, ancak bu türden elde ettiği antikanser özellikli colchicum alkaloitlerinin çok toksik olması nedeniyle çalışmalar ilaç olma aşamasına dek sürdürülemedi. Dr. Ulubelen yaptığı bu çalışmalarla Amerikan Eczacılık Birliği tarafından 1962, 1963 ve 1964 de Genç Bilim İnsanı ödülleriyle ödüllendirildi. 1967 de Türkiye’ye dönen Dr. Ayhan Ulubelen aynı yıl İ.Ü. Eczacılık Fakültesi’nde çok genç yaşta Profesör ve Kürsü Başkanı oldu ve takibeden yıllarda Salvia türleri üzerinde yoğun olarak çalışmış ve pek çok abietan diterpen izole ederek yapılarını modern NMR ve kütle spektrumu teknikleriyle aydınlatmıştır. Bitkilerden elde edilen doğal bileşiklerin yapı tayini çalışmalarında NMR’ı yoğun olarak Türkiye’de kullanan ilk bilim insanıdır ve hatta organik kimya alanında da Türkiye’de NMR’ın yaygın olarak kullanılmasına öncülük edenlerdendir. Salvia türlerinin yanı sıra Lamiaceae familyasına ait diğer başka türleri de incelemiş ve sadece spektroskopik yöntemlerle yapı tayini değil, ekstrelerin yanı sıra pek çok saf ...

Prof. Dr. Türker Kılıç – Araştırma Alanı

Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı olan, Beyin-Sinir Cerrahisi Anabilim Dalında çalışan Prof. Dr. Türker KILIÇ özellikle beyin damar hastalıkları ve beyin tümörleri alanlarında çalışmaktadır. 1966 Bursa doğumlu olan Dr. Kılıç, tıp eğitimini Hacettepe Üniversitesi'nde 1991 yılında, uzmanlık eğitimini Marmara Üniversitesi Nöroşirürji Anabilim Dalı'nda (Yönetici: Prof Dr M Necmettin Pamir) 1997'de tamamlamıştır. Harvard Üniversitesi Brigham and Women's Hospital ve Dana-Farber Kanser Enstitüsü'ndeki Nöroonkoloji üst-ihtisasını (Yöneticiler: Prof.Dr Peter Black, Prof Dr Charles Stiles) Aralık 1998'de, Anatomi Doktorası'nı Marmara Üniversitesi Anatomi Anabilim Dalı'nda (Yönetici: Prof Dr Safiye Çavdar) Şubat 2000'de tamamlamıştır. Türkiye Bilimler Akademisi'ne (TÜBA) 2007)'de seçilen Dr. Kılıç, tıp fakültesi öğrencisi iken Uluslararası Tıp Fakülteleri Öğrencileri (MISC) Araştırma Ödülü ve Hacettepe Üniversitesi Üstün Başarı Ödülü'nü almıştır. Dr. Türker Kılıç, Avrupa Nöroşirürji Yeterliliğini 1997'de almış ve 1992 yılında Almanya'da transcranial doppler ultrasonography temel ve klinik eğitimini, 1995 yılında İsveç'te Gamma-Knife ışın cerrahisi eğitimini tamamlamıştır. Bilimsel araştırmaları, 1999 yılında Avrupa Nöroşirürji Dernekleri Birliği'nin (EANS) "En Değerli Araştırma Ödülü"ne, 2001'de Amerika Nöroşirürji Dernekleri Birliği'nin (AANS) "Nöroonkoloji Genç Araştırmacı Ödülü" ne layık görülmüştür. Dr. Kılıç, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri tarafından 2000 yılında "Araştırmaya En Fazla Teşvik Eden Öğretim Üyesi" seçilmiştir. Yine 2000'de Türkiye Beyin Araştırmaları Derneği, Bilimsel Araştırma Ödülünü, 2001'de ve 2002'de Türk Nöroşirürji Derneği Bilimsel Araştırma Ödüllerini kazanmış ve 2002-2005 yılları arasında TÜBA-GEBİP bursuna (Yönetici: Prof Dr Yücel Kanpolat) layık görülmüştür. Bilimsel çalışmaları, 2005 yılında Amerika Nöroşirürji Dernekleri Birliği'nin (AANS) En Değerli ABD-dışı Bilimsel Çalışma Ödülünü kazanmıştır. Dr Kılıç, 1997-1998 yıllarında Harvard Üniversitesi'nde beyin kanserlerinden olan astrositomlar konusunda çalışmış ve halen üzerinde çalıştığı bir molekülün astrositomlarda etkinliğini ispatlayan deneylerini sorumlu araştırmacı olarak yapmıştır. Bu araştırmanın 2000 yılında yayınlanması üzerine NIH onayı alınarak başlanan klinik araştırmaların sonunda üzerinde çalışılan molekül ilaç haline (Glivec) gelmiş ve günümüzde bazı beyin kanserlerinin tedavisinde ...

Prof. Dr. Önder Pekcan – Araştırma Alanı

Polimer molekülü genelde bir sürü karbon atomunun dizildiği bir ‘’belkemiği’’ inden meydana gelir ve en genelde bu karbonlara hidrojenler bağlanmıştır. Bu polimer zincirleri katı fazdayken bir tencere içersindeki spagetti görünümündedir.  Bu Polimer katı, belli bir sıcaklığın üstünde ısıtılırsa bel kemiği hareket etmeye başlar.  Bu sıcaklığa ‘’ camsı geçiş ‘’ sıcaklığı denir.  Bu sıcaklığın altında, polimer katı bir cam gibi serttir.  Bu sıcaklığın üstünde ise polimer lastiksi yapıdadır.  Polimer katı daha da ısıtılır ise akar ama ne kadar ısıtılırsa ısıtılsın buharlaşamaz. Polimer molekülü camsı sıcaklık üstündeki sıcaklıklarda, bel kemiğini ileri geri hareket ettirerek bir sürüngen gibi hareket eder.  Bu hareket her tarafa uçuşan küçük moleküllerin hareketine hiç benzemez.  Nobel ödüllü de Gennes’in modeline gore; polimer zinciri, diğer polimer zincirlerinin, onun yana doğru hareketini engellemesi sonucu oluşturduğu hipotetik bir tüpün içindeki bir yılana benzer.Polimer zinciri bu tüpün içinde keyfi olarak ileri ve geri hareket ederek, tüpü baş ve uç noktalarından terk etmeye başlar.  Belli bir süre sonra baş ve uçtaki küçük zincirler büyür ve sonunda bütün zincir tüpü terk eder ve başka bir tüp oluşturur.  Böylece bu dev moleküller ,camsı sıcaklığın üstündeki sıcaklıklarda polimer katının içerisinde gezintiye çıkarlar. Günlük yaşantımızda; örneğin fotokopi mürekebinin, kağıdın üzerine yapışıp ısıl işleme tabi olduğu zaman süresi içinde de bu hareketler oluşur.  Otomobil kaportasının boyanması sırasında da polimer zincirleri yine bu sürüngen hareketi yaparlar. Bu uygulamalarda, polimer zincirler micron veya nano metre büyüklüğündeki küreler içersinde bulunurlar ve bu küreler su veya organik çözücülerde dağıtılabililer. Daha sonra çözücü buharlaşmaya bırakılırsa, küreler sıkı paketlenerek film oluştururlar. Eğer kuruma sıcaklığı, Tk camsı geçiş sıcaklığından,Tg  büyük ise bu küreler polihedronlar oluştururlar.  Eğer Tk, Tg den küçük ise polimer küreler bir toz film oluşturur.  Her iki durumda da oluşan bu ilkel filimler tavlanırsa polimer küreler kaybolur.  Yani ...

Prof. Dr. Naci Görür – Araştırma Alanı

Çökelbilim (sedimantoloji) konusunda uzman. 1975-1988 yılları arasında ülkemizin hemen hemen her çökel havzasında araştırmalar yaptı. Bu havzaların petrol potansiyelinin açıklığa kavuşturulmasına katkıda bulundu. 1988 yılından itibaren de deniz araştırmaları üzerine yoğunlaştı. Aynı yıl uluslar arası bir proje olan ”Okyanus Tabanlarını Delme Programı” (Ocean Drilling Program-ODP) kapsamında Hint Okyanusu’nda Avustralya’nın kuzeybatı şelfinde çalıştı. Daha sonra Karadeniz, Marmara Denizi ve Ege Denizi’nin çeşitli jeolojik problemleriyle ilgilendi. 1993-2003 arasında TÜBİTAK deniz araştırmaları koordinatörü olarak çok sayıda deniz araştırmaları projesi içerisinde yer aldı veya koordine etti. Karadeniz’in ne zaman oluştuğu ve günümüze kadar nasıl bir evrim geçirdiği konusunda araştırmalar yaptı. 1999 depremlerinden sonra araştırma faaliyetlerini Marmara Denizi’ne kaydırdı. Kuzey Anadolu Fayının bu denizin altındaki devamını inceleyen çok sayıda araştırma projesini koordine etti. Bu araştırmalarda birçok yerli ve yabancı gemi kullanıldı. Bu gemilerin bazıları da insansız ve insanlı denizaltılardı. Prof. Görür Nautile adı verilen insanlı bir denizaltıyla Marmara’nın 1240 m dibine daldı ve İstanbul’u tehdit eden fayı inceledi. Marmara Denizi’nde yapılan bu uluslar arası çalışmalar sonucu bu deniz jeolojik açıdan dünyanın en iyi bilinen bir iç denizi haline geldi. Prof. Naci Görür ve arkadaşları Marmara Denizi’nin depremselliğini ve bazı oşinografik özelliklerini sürekli ölçmek ve izlemek için deniz tabanına bir “denizaltı gözlem istasyonu” kurmak için çabalarını sürdürmektedirler. Aşağıda bu çalışmalarla ilgili bazı görsel malzemeler verilmektedir. Nautile Denizaltısı Denizaltı gözlem istasyonlarının kurulacağı yerler Denizltı gözlem istasyonunun tasarımı Marmara’nın tabanındaki fay (kırık) Marmara Denizi’nin fay haritası

Prof. Dr. Metin Gürses – Araştırma Alanı

Çalışmalarımın ağırlıklı kısmı Einstein Görelilik Kuramı üzerinedir. Genellikle klasik kuramda kesin çözümlerle ilgili problemlerle uğraşmaktayım. Bunlar arasında düz uzayzaman fonunda düzlemsel dalgalar, bu dalgaların çarpışması ve bu olayın matematiksel yapısı üzerinde pek çok çalışmam bulunmaktadır. Son zamanlarda herhangi bir boyutta anti-de Sitter fonunda eğriliğin karesi ile inşa edilen tüm teorilerin kesin çözümleri üzerine yoğunlaşmış bulunuyorum. Bu çözümler arasında AdS-düzlemsel ve küresel dalga çözümleri de bulunmaktadır. İbrahim Güllü, Metin Gürses, Tahsin Çağrı Şişman, Bayram Tekin, AdS Waves as Exact Solutions to Quadratic Gravity, Phys. Rev. D83,084015 (2011) Bu çözümler Einstein denklemlerinin gravitasyonel düzlemsel dalga içeren kesin çözümlerine yeni örnekler teşkil ederler. Kuramsal olarak var olduğunu bildiğimiz gravitasyonel dalgaların gözlenmesi birçok ulusun ortak çalışması ile başarılmaya çalışılmaktadır. Buna örnek LISA deneyi aşağıdaki şekilde bahsedilmektedir. Einstein Kuramının en önemli öngörülerinden birisi gravitasyonel dalagaların varlığıdır. Bu dalgalar dolaylı olarak keşfedildi. Birbirleri etrafında hızla dönen çift yıldızlarda gravitasyonel ışımadan dolayı enerji kaybına ve dolayısıyla dönme periyodu azalımına neden olmaktadır. Bu olay PSR B1913+16 çift nötron yıldızı sietminde deneyle gözlenmiştir. Bu gözlemi yapanlar, Taylor ve Hulse 1993 de fizik dalında Nobel Ödülünü kazanmışlardır. Bu konuda yararlı olabilecek Türkçe kaynak: M. Gürses, Einstein Görelilik Kuramının Önümüzdeki On Yılı: Günce, Sayı 32, Sahife 2-3 (2005) Şekil 1. 2020 li yıllarda tamamlanıp doğrudan garvitasyonel dalga gözlemi yapması düşünülen LISA deneyi temsili olarak gösterilmektedir. Yeryüzünde yerleşik gözlemevlerinde yapılan deneylerde şimdiye kadar gravitasyonel dalgaya rastlanılmadı ise de LISA deneyi ile bu amaca ulaşılacağına inanılmaktadır. LISA, bir eşkenar üçgenin köşelerinde ve aralarındaki uzaklığın 5 milyon kilometre olduğu üç peykten oluşan bir uzay laboratuvarıdır. Civarından geçen kuvvetli gravitasyonel ışımayı ölçmesi beklenmektedir.(Wikipedia) Çalışmalarımın bir kısmı da uygulamalı matematikte yer alır. Matematikte minimal ve Weingarten yüzeyleri hem geometri hem de diferansiyel denklemler konularında oldukça önemli yer tutar. Euler, ...