Raporun tamamı için lütfen tıklayın.

Bu özetin İngilizce çevirisi için lütfen tıklayın. 

Bilim Akademisi 2015 yılından bu yana yıllık Akademik Özgürlükler Raporları yayınlamakta, geçen akademik yıl boyunca bu konularda gözlenen gelişmeleri özetlemekte ve kamuoyuna aktarmaktadır. Bu yıl hazırladığımız rapor da yine ülkemizde Üniversite özerkliğine yapılan müdahalelerin çarpıcı örneklerini bir araya getirmektedir. Başta Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanmakta olan olaylar olmak üzere, birçok ihlalin dayanağı gerekçe sunmadan, fizibilite çalışması yapılmadan, ilgili üniversiteye danışmadan atama, fakülte kurma v.b. konusunda Cumhurbaşkanı’na yetkiler tanıyan düzenlemelerdir. Bu uygulamalar akademik gelenekler ve Türkiye’de üniversitelerin eriştiği kurumsallaşma düzeyiyle bağdaşmadığı gibi hukuken sorunludur.

Raporumuzda ayrıca, bazı Bakanlıklar ve Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) bilimsel araştırmalara koydukları kısıtlamalar özetlenmiştir. Bunlar arasında, özellikle Sağlık Bakanlığı’nın Covid-19 araştırmaları üzerine koyduğu denetimler ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda yapılacak bilimsel araştırmalarda keyfi izin şartları ile ilintili olanlar üzerinde durulmaktadır. Bu uygulamaların yanı sıra, Cumhurbaşkanı Kararı ile İstanbul Üniversitesi bünyesinde bir Soykırım Araştırmaları Enstitüsü kurulması araştırmaların desteklenmesi bağlamında olumlu bir gelişme olarak görülmekle birlikte, konuyla ilgili YÖK açıklamasında “… Ermenilerle ilgili asılsız soykırım iddiaları..” ibaresine yer verilmesi, veriler ışığında neyi soykırım olarak nitelendireceğini yetkililerin araştırma öncesinde belirlediğinin işaretlerini vermektedir ve bütününde bilimsel araştırma kavramının özüne aykırıdır. Bir diğer endişe verici gelişme, Üniversitelerarası Kurul’un (ÜAK), Türkiye Cumhuriyeti’nin daha önce tanımış olduğu bir üniversitede kabul edilmiş bir doktora derecesine denklik vermeyi, hazırlanan tezin içeriğine dayanarak reddetmiş olmasıdır. Konunun hukuki çıkarımları raporda detaylı irdelenmektedir.

Akademisyen ve araştırmacılar üzerindeki baskılar kişilik ve çalışma haklarını da ihlal etmekte, akademik özgürlükler için ciddi risk oluşturmaktadır. Bu konuda birçok örnek raporda detaylarıyla ve referanslarıyla aktarılmaktadır.  Bunlar arasında, 2021 yılında yeni bir kanunla memuriyete yahut kamu görevine atanacaklar hakkında ve üstelik izlenecek yöntemle ilgili somut bir çerçeve ve ilkeler belirlemeden, “arşiv araştırması” yapılması zorunluluğu getirilmiş olması tüm akademisyenler üzerinde bir baskı unsuru olarak görülmektedir. Görevlerinden uzaklaştırılan Barış İçin Akademisyenler (BAK) bakımından ifade özgürlüğünü teyit eden Anayasa Mahkemesi içtihadına rağmen, Olağanüstü Hal Komisyonu’nun kendisine yapılan çeşitli başvurulara halen daha karar vermemiş olması bir diğer sorunlu konudur.

Yetkililerin ve siyasetçilerin öğretim üyelerine karşı değersizleştirici ve baskıcı tutumları kişileri hedef gösterme boyutlarına ulaşmıştır. Öte yandan, görevleri ve bilimsel sorumlulukları gereği COVID-19 salgını ve aşılanma konusunda kamuoyunu bilgilendiren, kamusal eleştiri yapan ya da intihal gibi konuları açığa çıkaran kimi akademisyen ve araştırmacılar sosyal medyada saldırı ve hakaretlere uğrayıp kişilik ve çalışma hakları ihlal edilirken, resmi makamlar bu tavırlar karşısında etkin bir mesaj vermekten kaçınmıştır. Kamu yararına bilgilendirici açıklamalarıyla topluma hizmet eden bilim insanlarını koruyan bir politikanın yokluğu kaygı vericidir. Raporda bu konularda birçok örnek bulunmaktadır.

Üniversitelerde toplumsal cinsiyetle ilgili derslerin, cinsel taciz ve saldırının önlenmesine ilişkin yerleşik kurumsal yapıların ve koruyucu düzenlemelerin baltalanması ya da etkisizleştirilmesi gündemdedir. Bu konuda her geçen yıl artan sayıda ortaya çıkan olumsuz örneklerin en çarpıcı olanları raporda aktarılmış, akademide bu konularda alınabilecek önlemlerle ilgili öneriler sunulmuştur.

Akademik Özgürlükleri göz ardı eden tutumların artan biçimde nitelikli genç araştırmacılarda beyin göçünü teşvik ettiğini gözlüyoruz. Siyasi yetkililerin liyakati dışlayan anlayışları üniversitelerimizdeki yönetici kadrolarının davranışlarına da yansımakta, üniversitelerimizde özgür, katılımcı, eşitlikçi ve akılcı ortamın tamamen ortadan kalkmasına neden olmaktadır.

Bilim Akademisi Yönetim Kurulu

25 Ekim 2021